Perşembe, Ağustos 28, 2008

GÜVEN MESELESİ

"Son yıllarda ne oldu da TSK’ya duyulan güven, Himalayalar’ ın zirvesinden inip Ganj Nehri’nin kıyılarında seyretmeye başladı?"

Ordunun güvenilirliği ile ilgili istatistikleri hükümetin altında kalmış yumuşak medyanın sayfalarından alırsanız; böyle bir soru sormanız çok doğaldır.


Ordu, Türkiye'de etten vücudun içindeki kemikleşmiş yegane yapıdır.Nasıl ki, Afrika'nın fakir çocuklarında, et varlığını koruyamadığı zaman kemikler derinin altından kendini gösterir, devletin kurumları gerici ellerde eritilip yok edildiğinde yobaz tarikatları falan filan müdürlüklerini hakimiyeti altına aldığında aynısı olur. Et çekilir. Geride sadece deri ve kemikler kalır. O kemikler ki bu milletin tarihinde 16 defa üzerine et sarıp ayağa kalkmıştır. Ve ait olduğu milleti özgür tutmayı başarmıştır. Bu gün, gerici zihniyetin sivil temsilcileri, ülkenin kontrolünü aşırı dinci bir akımın sempatizanı tarikatların cemaatlerin müritlerinin kontrolüne bırakıyorsa demokrasi bitmiştir. Demokrasinin bitmişliğinin göstergesi ordu ise; bu milletin tümü ordudur.AB kafası, işte bunu algılamadığı için orduyu sistemin içerisinden çıkarıp ayrı bir yerde konumlandırmaya çalışmaktadır.

Benzer maddeler Serv'de de önümüze getirilmiştir ki biz o masada, kaybetmiş bir devlet olarak vardık.
Bu kaybetmişlik halinde bile kabul edilmeyen şartları, güle oynaya kabul eden kafa, şunu da bilmelidir ki: Türkiye, her ne olursa olsun, varlığını orduya borçludur. Ama ordu, gösterilmeye çalışıldığı tarzda bir 'sınıf' yada 'kast' sisteminin parçası değildir.Milletin ta kendisidir.Yani sadece silahı beline takanı asker saymak bu milletin karekteri değildir.Bu millet, bırakın kundaktaki bebeğini, toplarındaki spermlere kadar askerdir.Bu gün hükümetler yada sivil toplum kuruluşları yolu ile fiilen iktidarı elinde tutan yada kontrol eden dış güçler işte bunu bilir.Biz bunu onlara mürekkebi kan olan bir hikaye ile öğrettik.

Şimdiii;
Ordu, milletin içinden kendi çocuğundan, anasından babasından ayrı değildir ki, el kapısı gibi "güven yada güvenme" derdi içinde olsun. Dert; olan orduya güvenme derdi değildir. Ordunun bu virüsten ne derece enfekte olduğu derdidir.

- - - - - - -

Zaten dediğimin kökü millete dayanmaktan geçiyor.İranı örnek vermeye, uzağa gitmeye gerek yok.Osmanlı saltanatını devam ettirmeyen de Türk ordusudur. Çünkü ordu, iktidarın değil milletin emrindedir. Yazıda da dediğim gibi, asker anasını babasını kardeşini mi gözetir, iktidarı, saltanatı yada padişahı mı?
Dünyada bu kadar iç içe geçmiş az ordu vardır. Birincisi millet olacaksın. Bunu başardın mı?Şimdi de devlet olacaksın. Bunu da başardın mı? O devleti koruyacaksın. İşte bunu yapan ordu, ile ABD nin iç savaştaki "konfederasyon ordusunu" biribirine karıştırmayın.
İran örneğini verirken 1942 den 1979 a kadar geçen süreci iyi incelemek gerekir.Özellikle ingiliz petrol şirketinin Rus sınırı (bugünkü Azeri ve Kazak sınırı) boyundaki operasyonunu iyi bilmeli.
İranda, halk şah'tan vaz geçmeseydi, şah yerinde dururdu. Çünkü İran ordusu, tıpkı Türk ve Japon orduları gibi milli bir ordudur.
Yani Osmanlıda halk, Padişahı isteseydi, Atatürk, devrimini yapabilirmiydi?
Yani ne şahlar, ne padişahlar milletin önünde duramaz.Bakın, 2. Dünya savaşı sonrası ABD istediği halde Japon halkı Hiro Hito'yu bırakmadi. Sonuç olarak yenik bir devlet olmasına rağmen rejimi değişmedi. İmparotor, ABD'nin donanma gemisini karşıladı. Kendi elleri ile teslim anlaşmasını imzaladı. Ve ülkesini ölüm çemberinden kurtardı. Eğer Vahdettin, yada Pehlevi gibi kaçsaydı emin olun Japon devleti, şu an başkanlı bir demokrasi idi. Burada ortaya şu çıkıyor: Hiro hito; ordusuna güveniyordu. Evet. Yenilmiş olan ordusuna güveniyordu. Çünkü o biliyordu ki, "Japon milleti, kısa sürede eksilen uzuvları yerine koyacaktır."
Peki, şah Pehlevi de durum ne? İngiliz entrikaları ile şah ve ailesi millet düşmanı, hortumcu ve kendi hesabına çalışan biri gibi gösterilmiş.
Propagandalar ile millet (Bakın millet diyorum ordu değil) ikna edilmiş. Ordu da bu milli eğilime karşı (milletinin karşısında) olanlara boyun eğmiş.
Humeyni, güllük gülistanlık bir ülkeye gelip de sıfırdan bir cehennem yaratmadı.

O cehennemin temel çukurunu İngilizler kazdı.
O çukur insanların özgürlüklerinin de mezar çukuru oldu.

Sonuçta ordu, her toplum kesimi gibi içinde her türden unsurlar barındırır.
Bu unsurlardan bağzıları mevkilerini de bu oluşumlara alet edebilir. Ama burada önemli olan bu virüslü be enfekte olmuş kısımları kesip atacak, tedavi olacak basireti göstermektir. Bugün ortaya çıkan sonuç ta bunun eseridir.

- - - - -

Karamsar bir senaryo yapmak isteyenler için, ortaya çıkanların çıkmış olması bile, ordunun bir iltihabı dışa atma sürecinin yansımasıdır.

Yani; Demek ki, millet de, olup bitenler karşısında bu temizlikten yanadır. Tekrar edeyim de ezberler kuvvetlensin.
Ordu, milletten yanadır.Milletin ordudan yana olmasını beklemeden. Zira bu sevgi karşılık bekleyerek olmaz.

Sevgilerimle.

Murat Sevgi
__________________
not: Noktalama işaretlerinden sonra bıraktığım boşlukları ve paragraf sonrasında bıraktığım satır boşluklarının yok olmasını programlama ile ilgili gerzekçe bir soruna borçluyum. Programcılıkta kuraldır çişini fazla tutma derler. Yoksa böyle beynine kaçar!
Bir de atasözü var. Çinliler demiş. İyi demiş ufaklıklar; "Beceriksiz insan dışkı gibidir. Sadece kirletir." ....sen anladın ne demek istediğimi. :)

Hiç yorum yok: