Türkiye
Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu ve Kırklareli Barosu tarafından
10-11 Ocak 2015 tarihinde Kırklareli’de düzenlenen ÇED Semineri sırasında da
kulislerde konuştuk. Bu sohbetler sırasında Çevresel ve Sosyal Etki
Değerlendirmesi CSED meselesi ilgi çekti. Bu konuda temel bazı bilgiler vermek
için 2013 yılının son günlerine gelirken (08-10 Kasım 2013) düzenlenen
“Uluslararası ÇED Kongresi”nde Prof. Dr. Coşkun Yurteri tarafından aktarılan
bilgileri hatırlatmakta fayda var: Giriş bildirisinde, “ÇED çalışmalarının
kalitesinin yükseltilmesi; ÇED'in karar alma sürecindeki rolünün
kuvvetlendirilmesi ile denetim ve izleme kapasitesinin arttırılması gibi
konularda sağlanan önemli gelişme ve iyileştirmelere karşın, ÇED konusunda
yapılacak işler henüz bitmemiştir. Bu bağlamda, çok mühim bir konu da ülkemizde
yürütülen ÇED süreçlerinin (“Ulusal ÇED Çalışmaları”), Uluslararası Kredi
Kuruluşları tarafından benimsenen ve ülkemizde “Uluslararası ÇSED” olarak
bilinen seviyeye çıkartılmasıdır.”
CED VE CSED:
Ülkemizde
20 yıldır uygulamada olan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci önemli
aşamalardan geçmiş olup; yapılan güncellemeler ile ÇED Yönetmeliği Avrupa
Birliği (AB) ÇED Direktifi’ne önemli oranda uyum sağlamış durumdadır. Ancak,
ÇED sürecinin toplam kalitesinin yükseltilmesi; ÇED çalışmalarının karar alma
sürecindeki rolünün güçlendirilmesi, denetim ve izleme kapasitelerinin daha da
arttırılması gibi konularda sağlanan çok önemli gelişme ve iyileştirmelere
karşın, ÇED konusunda yapılacak işler henüz bitmemiştir.
Bu
bağlamda, çok mühim bir konu da ülkemizde yürürlükte olan ÇED sürecinin
Uluslararası Finans Kuruluşları (UFK) tarafından benimsenen ve yaygın olarak
“Uluslararası Çevresel ve Sosyal Etki Değerlendirme (ÇSED)” çalışmaları olarak
bilinen seviyeye çıkartılmasıdır.
Ülkemizde,
yatırımlar için uluslararası kredi arayışına girildiği zaman Uluslararası ÇSED
Raporu hazırlanması gereği ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, ulusal ÇED sürecini
tamamlamış projeler ve hatta meri mevzuatımız açısından ÇED sürecine tabi
olmayan projeler için bile kapsamlı ÇSED çalışmaları gerekli olabilmektedir.
Günümüzde,
enerji başta olmak üzere, ulaşım, sağlık, turizm, bilişim, savunma, havacılık
makine, elektronik, tekstil, tarım ve gıda gibi pek çok değişik sektörde yer
alan büyük ve çok uluslu lider kuruluşlar, tüm yatırım projelerini UFK’lar
tarafından belirlenmiş standart, yönerge ve kurallara uygun olarak
gerçekleştirmeyi hedeflemiş durumdadır.
Bu
hedefe yönelik strateji ve politikaların temelini oluşturan başlıca unsurlar;
detay Çevre ve Sosyal Yönetim Planları (ÇYP ve SYP), Kirlilik Önleme ve
Kontrolü, Trafik Yönetimi, Atık Yönetimi gibi konular başta olmak üzere
muhtelif Eylem Planları, detay İzleme Planları, derinlemesine Sosyal Etki
Değerlendirmesi (SED) ve Kümülatif Etki Değerlendirmesi (KED) gibi
çalışmalardır.
Yatırım
projelerinin çevresel ve sosyal etki ve risklerini tanımlamak, irdelemek ve
yönetebilmek amacıyla Eşitlikçi Prensipler (“Equator Principles”) doğrultusunda
yürütülen ÇSED çalışmalarının başarı ölçütleri ise IFC ve EBRD gibi öncü finans
kuruluşları tarafından Performans Standart ve Koşulları olarak ortaya
konmuştur.
Makalenin
ilerleyen bölümlerinde çoğu zaman iki kısmen paralel veya ardışık süreç halinde
yürütülen “Ulusal ÇED” ve “Uluslararası ÇSED” çalışmalarının birbirleriyle
uyumlu hale getirilmesi için atılması gereken temel adımlar üzerinde
durulmaktadır.
EŞİTLİKÇİ
PRENSİPLER:
Eşitlikçi
Prensipler (EP), UFK’lar tarafından gönüllü olarak oluşturulmuş bir standartlar
dizisidir. Proje finansmanında, çevresel ve sosyal risklerin değerlendirmesi ve
yönetilmesine yönelik olarak bir yöntem arayışı içinde olan dokuz uluslararası
bankanın konuyu tartışmak üzere Dünya Bankası ve IFC ile Ekim 2002’de yapmış
olduğu bir toplantı, Ekvator Prensiplerini (EP) oluşturan ilk adım kabul
edilebilir (Kayadelen, 2011).
Bahse
konu toplantının akabinde 2003’te lanse edilen EP, bilahare 2006’da gözden
geçirilerek güncellenmiştir. Son revizyon ise Haziran 2013 ayında EP-III
başlığı altında yayımlanmıştır. Bu prensipleri benimsediğini beyan eden
finansman kurumları; “Ekvator Prensipleri Finansman Kurumu (EPFK)” olarak
bilinip, belirlenmiş sosyal ve çevresel prosedür ve politikalara uymayacak ya
da uyamayacak olan yatırım projelerine kredi vermemeyi taahhüt etmektedirler.
Şeffaflık
ilkesini benimseyen EPFK’lar uygulama ve deneyimleri hakkında, yılda en az bir
kez resmi açıklama yapmayı da taahhüt etmektedirler. Proje finansmanını
çevresel ve sosyal sorumluluk norm ve standartlarına bağlayan bu yaklaşım,
EPFK’lar tarafından kabul edilebilir nitelikteki (“bankable” veya “EP/PS
compliant”) yatırım projelerini, bu konularda daha duyarsız olan projelerden
ayırt edebilme imkânı sunmaktadır.
Halen
dünya üzerindeki 35 değişik ülke menşeli 78 farklı finansman kurumu, EPFK
konumundadır. Bu kurumlar, uluslararası piyasalarda proje finansmanının %70’ten
fazlasını sağlamaktadır. Ülkemizde faaliyet gösteren dış kaynaklı iki banka
haricinde, bu listede Türkiye kökenli bir kuruluş yoktur
(www.equatorprinciples.com).
Bazı
EPFK’lar EP-III için bir geçiş süresi talep etmiş olup; bu geçiş dönemi 31
Aralık 2013'de sona erdi. Bu tarihten sonra yani 01 Ocak 2014 itibarıyla,
EPFK’ların iş ve işlemleri EP-III uyarınca yürütülüyor. Bugün daha çok Ekvator
Prensipleri olarak bilinen EP, önceleri “Greenwich Prensipleri” olarak
adlandırılıyordu; zira bu konudaki danışma toplantıları Londra’nın bu
banliyösünde yürütülmekte idi.
Daha
sonraları, bu prensiplerin iki yarım kürede de eşit olarak uygulanmasını
çağrıştırmak amacıyla, İngilizce “equal” sözcüğü ile de benzeştirerek, Ekvator
Prensipleri ismi benimsenmiştir. Aralarında bu makalenin yazarı da bulunan
bazıları ise “Ekvator” yerine “Eşitlikçi” sözcüğünü kullanmaktadırlar. Her iki
halde de EP; özellikle, farklı farklı ülkelerde eş zamanlı olarak yürütülen
sınırlar ötesine taşan büyük uluslararası projelerde yatırımın tamamına yönelik
bütünleşik hususların istikrarlı ve tutarlı bir yaklaşım ile irdelenmesini
temin amacıyla geliştirilmişlerdir.
Bugün
sürdürülebilir proje finansmanı ve yönetiminde “altın standart” olarak kabul
edilen EP, aşağıda verilen prensipleri (P-1 ila P-10) içermektedir (Kayadelen,
2011; IFC, 2012; www.equator-principles.com):
P-1:
Gözden Geçirme ve Kategorilere Ayırma (Review and Categorisation)
P-2:
Çevresel ve Sosyal Değerlendirme (Environmental and Social Assessment)
P-3:
Uygulanabilir Çevresel ve Sosyal Standartlar (Applicable Environmental/Social
Standards)
P-4:
Çevresel ve Sosyal Yönetim Sistemi ve EP Eylem Planı (Environmental and Social
Management System and Equator Principles Action Plan)
P-5:
Paydaş Katılım Planı (Stakeholder Engagement Plan)
P-6:
Şikayet Mekanizması (Grievance Mechanism)
P-7:
Bağımsız Değerlendirme (Independent Review)
P-8:
Taahhütler (Covenants)
P-9:
Bağımsız İzleme ve Denetim (Independent Monitoring and Reporting)
P-10:
Hesap Verebilirlik ve Şeffaflık (Reporting and Transparency)
IFC
ve EBRD, başta olmak üzere UFK’lar, “ölçemediğini geliştiremezsin” veya “ölçen
bilendir” gibi ilkeler uyarınca, projelerde EP’ye ne ölçüde uyulduğunun tespiti
için ortaya bazı ölçütler atmıştır.
*
* *
Çevresel
Etki Değerlendirmesi bizim gibi riskleri iyi yönetemeyen ülkeler için yeterli
değil. Daha derin ve sonuçları iyi öngörülmüş analizler için Çevresel ve Sosyal
Etki Değerlendirme (ÇSED) süreçlerine ihtiyacımız var.
Konuya
sonraki yazılarda da devam edeceğim.
Hep
sevgi ile kalın.
Murat
SEVGİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder